Bektaşi Melami halk şairlerinden olan İbrahim Türabi Afyon’a Tuna vilayetlerinden geldi. İyi bir eğitim almış olan Türabi burada alim, şair ve aydın kişilerle kısa zamanda kaynaştı, dostluk kurdu. Şair Vehbi, Dehşeti, Şeyh Kemal Çelebi, Alim Hafız Ali Rıza bunlardandı. Ciloğlu Deli Bekir (Harabi) de müridlerindendi. 1875’te vefat eden Türabi, kuvvetli bir üsluba ve akıcı bir dile sahipti. Aşıkane ve dervişane şiirlerden oluşan divanı ölümünden iki sene sonra Matbaa-i Amire’de basıldı. Türabi’nin hiciv alanındaki başarısına şu şiiri güzel bir örnektir.
“Selâmet köşesin tutsam bu bir şaşkın gedâ derler,
Kemâl-i rütbe kesbetsem aceb tarz-ı edâ derler,
Otursam ârifâne söylesem mir-i kelâm olsam
Kamu halkı usandırdı yalancı dâimâ derler
Eğer sâkit olup bir kimseye sohbet dimez isem
Tekebbür kendini almış derûnu pür-riyâ derler
Sim ü zer derdine düşsem diyeler ehl-i dünyâdır
Bu derviş olmamış hâlâ işi bâd-ı hevâ derler
Yakında olmasa hizmet çıkıp terk-i diyâr etsem
Kamu halkı dolandırdı kaçan deyne revâ derler
Türâbî âleme kendin beğendirmek ne mümkündür
Cehâletten berî ol kim buna âlem fenâ derler”
Onun İstanbul’da sarayda yaşarken II.Mahmud’un tütün ve kahve içenleri astırması üzerine Padişaha küserek Afyonkarahisar’a yerleşmiş, burada bir derviş hayatı sürdürmüş olduğu da anlatılır.